9 Ekim 2008 Perşembe

Lezbiyen Kültürü

Tarih boyunca, sanat ve kültür alanında birçok lezbiyen faaliyet göstermiştir.
20. yüzyılın başlarında ortaya çıkan Avrupa seksolojisinin etkilerinin hissedilmeye başlanmasından önce, kültürel alanda kadın eşcinselliği, yasalara konu olduğu için düzenlemeye tabi tutulan ve bu nedenle basında daha çok yer alan erkek eşcinselliğine oranla neredeyse tamamen "görünmez" kalmıştır. Bununla birlikte, Karl Heinrich Ulrichs, Richard von Krafft-Ebing, Havelock Ellis, Edward Carpenter ve Magnus Hirschfeld gibi seksologların çalışmalarının yayımlanmasının ardından, aktif kadın eşcinselliği konsepti daha iyi tanınır hale gelmiştir.
20. yüzyılın başlarında daha görünür hale gelen kadın eşcinselliği bu kere tıbbi bir durum olarak tanımlanmıştır. Sigmund Freud, 1905 yılında yazdığı Three Essays on the Theory of Sexuality (Cinsellik Teorisi Üzerine Üç Makale) adlı eserinde kadın eşcinselliğinden "tersine dönmüşlük" ya da "tersyüz olmuşluk" şeklinde bahsetmiş ve erkeksi özelliklere sahip olan kadınları bu şekilde karakterize etmiştir. Freud, Magnus Hirschfeld ve diğer seksologlar tarafından kullanılan ve o dönem popüler hale gelen "üçüncü cins" fikrine de yakın bir tutum sergilemiştir. Freud, hiçbir "sapkın" hastayı şahsen incelemediğini veya tedavi etmediğini kabul etmekle birlikte biyolojikten çok psikolojik nedenlerin bu tarz durumlara yol açtığına vurgu yapmıştır. (İngilizce konuşulan ülkelerde Freud'un çalışmaları 1920'lerin sonlarına kadar iyi tanınmamıştır.)
Seksoloji ve psikoanalizin bu bileşimi dönemin lezbiyen kültür ürünlerinin pek çoğunun genel yapısı üzerinde kalıcı bir etki yaratmıştır. Bunun en belirgin örneği 1928 yılında Radclyffe Hall tarafından yazılan The Well of Loneliness'dır. Bu kitapta, yukarıda bahsekou seksologlardan, "tersyüz olmuş" terimiyle birlikte bahsedilmiştir. ("Tersyüz olmak" terimi zamanla kullanımdan tamamen kalkmıştır.) Freud'un lezbiyen davranışlara ilişkin yorumu ise psikiyatristlerin ve akademisyenlerin çoğu tarafından reddedilmiş ve şiddetle eleştirilmiştir.
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, eşcinselliğin insan doğasının bir parçası olduğu görüşünün hakimiyet kazanmaya başlamasıyla birlikte lezbiyen kültür ürünlerinde de büyük bir çeşitlenme gözlenmeye başlamıştır. 20. yüzyılda Gertrude Stein, Barbara Hammer gibi lezbiyenler Birleşik Devletler avant-garde sanat hareketinin içinde yer almışlardır. Alman savaş öncesi sinemasının önde gelen isimlerinden Leontine Sagan da yine çeşitli sanat akımları içinde faaliyet göstermiştir.
1980'lerden beri lezbiyenler sanatın ve kültürün çeşitli alanlarında faaliyet göstermektedirler. Müzikte Melissa Etheridge, K.D. Lang, Indigo Girls); televizyonda Ellen DeGeneres, Rosie O'Donnell, Portia de Rossi); sporda Martina Navrátilová, Billie Jean King, Amelie Mauresmo; çizgi roman dalında Alison Bechdel, Diane DiMassa; edebiyatta ise Jeanette Winterson ve Sarah Waters örnek gösterilebilir. Yine 1980'lerden beri sanat fotoğrafçılığı dalında lezbiyen erotizmi de yer almaya başlamıştır. Sinema dalında ise giderek artan sayıda lezbiyen temalı filmler çekilmektedir. Bu filmlere örnek olarak Imagine Me & You, Sevgiyi Ararken, Better than Chocolate, Loving Annabelle, Gray Matters, Go Fish verilebilir.

Hiç yorum yok: